İçindekiler
İnsan gün geçtikçe yeni şeyler bulmaya ve icat etmeye devam ediyordu. Tarihte en önemli icatlardan birisi yazının icadı idi. Yazı olmasaydı atalarımızın nasıl yaşadığını nasıl savaştığını bilmeyecektik. Bu kadar önemli bir icadın nasıl bulunduğunu, kimler tarafından bulunduğunu gelin birlikte inceleyelim.
Yazının icadı sayesinde yüzyıllar önce atalarımızın düşünce yapısını, yaşam şeklini bugün bile açık bir şekilde okuyup kavrayabiliriz. Yazı olmasaydı en fazla 2-3 kuşak önceki bilgiler konuşulduğu kadar aktarılacaktı.
Yazının tarihi incelendiği zaman eski çağlarda ilk yazının temeli resimlerdir. Taş duvarlara kazınarak çizilmiş üstünkörü resimler yerini tebeşir ile çizilmiş resimlere bıraktı. Ardından büyük resimler küçülerek daha kolay yazılan sembollere dönüşmüştür.
Bu semboller nasıl oldu da günümüzdeki alfabeyi oluşturdu. “A” harfinin nereden geldiğini bir düşünün. Bir öküzün sembolü olduğunu kaçımız fark etti. Bir de “A” harfini ters çevirip bakmayı deneyin. Boynuzlu öküz kafasına benziyor. İşte yazının gelişimi için çok güzel bir örnek. Mağara duvarlarına çizilen öküz resmi daha basit yazılan öküze benzer bir sembole dönüştü.
Eski Samilerin alfabesinde bu boynuzlu sembol “alef” kelimesinden gelmektedir. Alef kelimesi Samilerde öküz anlamına geliyordu. Bu şekilde bir çok harfin kökenine inebiliriz. İnsan için yazı bir ihtiyaç haline gelmişti.
Büyükler anıları, masalları, hikayeleri çocuklarına anlatıyordu. Yeni gelen nesillere bu bilgileri anlattıkça akılda tutmak zorlaşıyordu. Her yeni nesil daha fazla bilgiyi akılda tutması gerekiyordu. Bilgiler biriktikçe yeni bilgilere yer açmak için eski bilgiler arka plana atılıyor ve zamanla unutuluyordu.
Artık insan bilgileri akılda tutmak yerine anıt (taş) belleklere yer verdiler. İnsanlar hatırda kalmayacak bilgileri resimlerle sembollerle taşlar üzerine yazıyordu. Taşlar kitap, ağaç kabukları mektup olmuştu. İnsanlar ağaç üzerine yazdıkları mektuplarla mesafeyi, taşlar üzerine yazdıkları kitaplarla zamanı aşmışlardı.

Eski savaşları canlı bir şekilde tasvir eden anıtlar günümüze kadar gelmiştir. Anıtlar da savaşta kılıç ve mızraklar çizilmiş savaşı kazananların zafer kutlayarak eve dönüşleri ve kaybedenlerin kolları arkada bağlı bir şekilde onları takip ettikleri çizimler görünüyor.
Yazının Gelişimi
İnsanlar daha yazının icadı olmadan önce eşyaları kullanarak uzun mektup niteliğinde anlatılmak isteneni anlatırdı. Eski çağlarda İskitler, komşuları olan İranlılara mektup yollamıştır. Hem de tek bir yazı yazmadan.
İskitler, İranlılara bir kuş, bir fare, bir kurbağa ve beş tane de ok göndermişler. Aslında tek bir yazı yazmadan gönderilen mektup işte bu oluyor. Nasıl yani? Gönderilen eşyaların ne anlama geldiğinin özüne inersek;
“Bir kuş gibi uçmayı, bir fare gibi toprak içinde gizlenmeyi, kurbağa gibi bataklıkta sıçramayı biliyor musunuz? Eğer bilmiyorsanız, bizimle savaşa kalkışmayın! Topraklarımıza ayak bastığınız anda, oklarımız altında yok olursunuz.”
Şu anda kullandığımız yazılı mektuplar o dönemin eşyalı mektuplarından daha gösterişsiz olsa da daha kolay yazıldığı kesin. Eşyalı mektuplar ile yazılı mektuplar arasında ne kadar büyük fark olduğu ortada.
Eski dönemlerde çok fazla iletişim aracı vardı. Bunların hepsi günümüze kadar gelmedi. Tabi ki en çok kullanışlı olan yazı günümüze geldi ve görünüşe göre önümüzdeki yüzyıllarda hala kullanmaya devam edeceğiz
Peki günümüze kadar gelen yazının icadı nasıl bir süreçten geçti, Şunu biliyoruz ki yazıyı öğrenme süreci bir anda olmadı. İlk zamanlarda, yazının en ilkel hali olan resimler çiziyorduk. Geyik yazmak o dönemde geyiğe benzer bir çizim yapmakla eşdeğerde idi. Bu çizimler günümüzde Paris ve Londra çevresinde yer alıyor. Bir mamut veya bizon resimleri o dönemlerde yazı yerine geçip mağara duvarlarını süslüyor.
Binlerce yıl önce çizilmiş olan bu resimlerde nasıl bir inanış ya da amaç vardı bilemiyoruz. Şamanların (büyücülerin) yaptıkları samandan bebeklere iğne batırmak gibi büyücülük yöntemleri vardı da bizim haberimiz mi yoktu. Sonuçta mağara duvarlarında hayvanlara girmiş ok ve mızrak resimleri de vardı. Atalarımızın çizdiği o resimler binlerce yıl önce neler yaptıklarını ve nasıl bir hayat sürdüklerini bizlere biraz da olsa anlatıyor. Resimler olmasaydı bunları asla bilmeyecektik.
En İlkel Yazı: Resim
İnsanlar, resmi çok uzun yıllar boyunca unutmak istemedikleri anları not etmek için kullandı. Günümüzde fotoğraf makinesinin yerini alan telefonlarda buna benzer bir işlemi yani fotoğraf çekme işini yapıyor.
İnsanlar eskiden önemli buldukları anlarını o dönemin ustalarına resmederlerdi. Bu durum günümüze gelene kadar çağ atlamış. Ama insanların bu alışkanlığı hala değişmemiştir. Nede olsa her bir tablo her bir resim bir olayı, bir hikayeyi anlatıyor.
Mesela, Amerika’da kaya üzerine çizilmiş bir resim bulundu. Bu resimde 51 insanın bulunduğu 5 uzun kayık gölün karşısına geçiyor. Aslında bir resim düşündüğümüzden daha fazla şey anlatıyor. Bakalım araştırmacılar basit bir resimden nasıl çıkarımlar yapmış.
Bir kayığın üstünde at ve onun üstünde bir adam çizilmiş. Bu adam yolculuk yapan kabilenin başkanı olmalı. Resimde üç adet güneş resmedilmiş. Bu demek oluyor ki yolculuk üç gün sürmüş. Araştırmalar sonucunda bu çizimin Amerika yerlileri olarak bilinen kızılderililer döneminde çizildiği ortaya çıkıyor.
Sadece bir resimden Kızılderililerin üç gün sürecek bir yolculuk yaptığını söyleyebiliriz. Veya kabilenin üç gün sürecek bir savaşa girmesi sonucunda ölen kabile üyelerini resmetmiş olabilirler. Bu resim analizinden fark ettiğimiz gibi bir resimden birden çok anlam çıkarabiliyoruz.
Kızılderililerin resimde bıraktığı hikayesinden bir çok anlam çıkardığımız gibi mağara duvarlarında buna benzer birçok resim ve birçok hikaye bulundu. Çok fazla mağara resminin bulunduğunu düşünürsek taşlarda uzun hikayelerin ve kocaman bir tarihin bizim okumamızı beklediğini söyleyebiliriz.
Yazıyı Bulan Uygarlık
Yazının icadı mağara duvarlarına çizilen resimler olarak kabul edilmiyor. O yüzden arkeolojik bulgular yazının Sümer uygarlığı tarafından bulunduğunu söylüyor. Çıkan tabletlere göre tarihte yazıyı bulan uygarlık Sümer uygarlığı olarak kabul edilir.
Sümerler MÖ. 26. Yüzyılda yazıyı icat etmiş ve tabletler üzerine yazmaya başlamıştı. Aynı resimlerde olduğu gibi gündelik olayları veya büyük başarılarını bu taş tabletlere kayıt ediyorlardı.

Sümerler taşlar üzerine değişik açılarda çizgiler atıyorlardı. Sümerler günümüzden yaklaşık 5000 yıl önce yazıyı bulan uygarlık hatta tarihte çivi yazısını ilk kullanan uygarlık olmuştu.
Fakat hiçbir uygarlık birisi yazıyı bulsa da kullansak diye beklemiyordu. Aynı dönemlerde yazının icadı başka uygarlıklar da görülüyordu Mezopotamya’da çivi yazısını bulan Sümerlerden yaklaşık birkaç yüz yıl sonra Eski Mısır, Hiyeroglif yazısını buldu.
Tabi Dünyanın birçok yerinde birçok uygarlık yaşıyordu. Ve bu uygarlıkların arasına belki bir nehir belki bir okyanus girmişti. Demek istediğim Mısır ve Sümerlerden çok uzak olan Maya ve Aztek uygarlıkları da o dönemlerde farlı yazı sistemleriyle yazılar yazıyorlardı.
Mısır Hiyeroglif Yazısı
İnsanlar sadece mağaralarda yaşarken resim çizmemişler. Yerleşik hayata geçtiklerinde resim çizmeye devam etmişlerdi. Hatta dev gibi yapıları yaparken gündelik hayatlarını resimlerle duvarlara işlemişlerdi.
Söylediğim dev yapılar bugünlerde bile nasıl yapıldığı tartışılan Mısır piramitleri idi. Bu çizimlerin çoğu kolay bir şekilde anlaşılırken birçoğunda ise farklı semboller yer alıyordu.
Bu sembolleri bulan araştırmacılar çok sayıda dörtgen, üçgen, daire, kare gibi birçok ne anlama geldiği bilinmeyen geometrik şekillere bir anlam aradılar. Duvarlara yazılmış olan geometrik şekillerden oluşan hiyeroglifler çözüldüğünde Mısır’ın binlerce yıllık tarihi ortaya çıkacaktı.

1799 yılında Napoleon Bonaparte komutasındaki askerler siper kazarken eski büyük yassı bir taş buldular. Taşın üzerine kazınmış Mısır ve Yunan dillerinde iki türlü yazı vardı. Araştırmacılar bu iki tür yazıyı karşılaştırarak Mısır alfabesini çıkaracaklarını düşündüler. Çok da mantıklı bir çözüm yöntemiydi aslında. Fakat ne kadar uğraşsalar da bir sonuç elde edemediler.
Bu araştırmaların üzerinden 23 yıl geçmişti. Fransız bilgini Champollion Mısır yazısındaki bazı işaretlerin çevresinde çerçeve olduğunu fark etti ve her çerçevenin üzerinde Yunan yazısı ile firavun Ptolemees’in adı yazıyordu.
Mısır dilindeki her bir şeklin Yunan alfabesinde ki bir harfe karşılık geleceğini düşündü. O sıralarda Fil Adası’nda iki dilde yazılı olan Dikilitaş bulundu. Tesadüf o ki önceden buldukları taşın üzerindeki gibi aynı şekilde Mısır şekilleri vardı.
Önceki Yazılıtaş’tan elde ettiği alfabeyi bu taş üzerinde denedi. Sonucunda LEOP kelimesini elde etti. Ve sevinçle bulduğu kelimenin Kleopatra olduğunu buldu. Champollion bu şekilde 11 harf bulmuş oldu.
Peki kullandıkları resim ile yazı yazmak neden yerini harflere bırakmıştı. Hayvan besleyen kimsenin ineği için ineğe benzer bir çizim yapması gerekiyordu. Ne gerek vardı bu kadar ayrıntılı bir yazıya. Hem bunları çizecek zaman kısıtlıydı hem de daha kolay ifade etmek varken neden zoru seçsinler.
Bu şekilde resimli yazı yazmak yerini daha kolay olan harflere bıraktı. Yazının icadı ile daha kısa sürede daha fazla şeyi bu şekilde ifade edebiliyorlardı.
Yazının İcadı : Çivi Yazısı
Zaman ilerledikçe resimle yazılan yazılar yerini harflerle ve çizgilerle yazılan yazılara bıraktı. Mısırlıların yazısı daha çok resmi andırmaktadır.
O dönemdeki perslerin ve babillerin yazısı ise resimden daha farklı olup irili ufaklı çizgilerden oluşuyor. Perslerin komşusu olan babilliler, yazıyı kilden yapılmış taşların üzerine sivri bir cisimle kazıyarak yazıyorlardı. Bu yazı çivi benzeri cisimle yazıldığı için çivi yazısı adını aldı.
Araştırmacılar çivi yazısı ile sık yazılan kelimelerin Pers hükümdarlarının isimleri olacağını düşündüler. Ardından bu varsayımın üzerine giderek bütün Pers hükümdarı isimlerini bu sürekli tekrar eden çivi yazısı ile karşılaştırmayı denediler.
Çivi yazısı ile yazılan karakterler hükümdar isimlerinin harf sayısına uyuyordu. Bu tekniği uygulayarak 7 harf elde ettiler. Diğer yazıları inceleyen araştırmacılar aynı şekilde hükümdar isimlerine atıfta bulunulduğunu gözlemledi.
“Şahlar şahı, Pers hükümdarı, halkın egemen’i, büyük hükümdar Daryüs.” Gibi.
Eski İranlılar çivi yazısını kendileri uydurmamıştı. Çivi yazısını babillerden almışlardı. Diğer uygarlıklar gibi babillerde ilk başlarda resim yazısı ile başlamıştı.
Babilliler kil üzerine sivri bir cisimle çizdikleri resimlerde eğim yapamıyorlardı. Bu yüzden çizdikleri resimler biçimsiz ve köşeli oluyordu. Ve resim yazısını değiştirerek kelimelerin ilk hecesi ile yazmayı denediler. Ardından daha da sadeleştirerek harfler ile yazmaya başladılar.
Daha düne kadar Hititlilerin yazdığı yazılar bir bilmeceydi. Yakın zamanda arkeologlar Türkiye’nin Boğazköy yöresinde Babil çivi yazısı ve Hitit hiyeroglif yazısı olan 30 bine yakın tablet buldu.
Araştırmacılar Babil alfabesini çözmüşlerdi. Fakat Hitit yazısı ile ilgili bir fikirleri yoktu. 1915 yılında Bedrich Hrozny çivi yazısını çözmüştü. Hitit alfabesinde çivi yazısında farklı olarak hayvan hiyeroglifleri vardı. Çivi yazısını çözdükten 16 yıl sonra hiyeroglifleri okuyabiliyorduk.
Bu yazıları çözmelerinin ardından 6 tane Hitit dili olduğunu öğrendiler. Hitit dilinin çözülmesi tarihe de ışık tuttu. Yaklaşık bir kaç bin yıl önce doğuda mısırlıların ve babillilerin komşuları olan 6 farklı ulusun olduğunu öğrendiler.
Harfli Yazıya Dönüşüm
Resimle yazılan yazının yerini harflerle yazılan yazıların aldığından bahsetmiştim. Kökeni Mısır olan bu harfler dünyada dolaşarak birçok ülkeye ulaşmıştı. Mısırlılar, resme benzer bu harflerle yazı yazmasını çok iyi biliyorlardı. Fakat bu yazı yine de yetersizdi.
Bir hükümdarın ismini resimlerle nasıl anlatabilirlerdi ki. Belki bu isimlerin bir anlamı varsa yazıya dökülebilirdi. Bu sorunu giderebilmek için Mısırlılar yüzlerce hiyerogliflerin önüne 25 harf eklediler. 25 harfi kullanmaya başlamalarına rağmen aynı zamanda hem harfle yazı yazıp hem de hiyerogliflerle yazıyorlardı.
Yine de Mısır yazısının çok büyük eksiği vardı. Mısır yazısında sesli harf bulunmuyordu. Yazıları sadece sessiz harflerden oluşuyordu.
Mısırlılar harfleri icat eden uygarlık olmasına rağmen alfabeyi düşünmemişlerdi. Aslında bir yanlışı düzeltmek gerekirse harfleri Mısırlılar icat etmemişti Mısırlıların can düşmanı olan Samiler icat etmişti.
Günümüzden 4000 yıl önce Mısırı Samiler adında bir kavim istila etmişti. Arabistan yarımadasından gelen bu kavmin Nil Vadisi’nin çevresine yerleşmişlerdi. Yaklaşık 150 yıl Mısırı Samiler yönetti.
Samiler Mısır’ın kullandığı hiyerogliflerde 20 tanesini seçtiler ve daha sade yaparak harfleri dönüştürdüler. Böylece yazının doğmuş olduğu yer olan Mısır’ı yöneten samiler tarihin ilk alfabesini oluşturmuş oldular.
Mısırlılar yabancı istilacı adını verdikleri Hyksoslardan yani Samilerden kurtuldular. Hyksos devleti artık yok olmuştu. Fakat onların yaptığı alfabe hala yaşamaya devam ediyordu.
Bu alfabeyi Mısır’ın kuzeyinde yer alan ülkelerde kullandı. Samiler yok olsa da denizci fenikeliler çiftçi ve çoban Yahudiler Samilerin oluşturduğu alfabeyi kullanmaya devam ettiler.
Samilerin alfabesini benimseyen Fenikeliler durmadan deniz yoluyla ticaret yapıyordu. Neredeyse Akdeniz’in kıyısı olan tüm yerleri geziyor mallarını takas yoluyla satıyorlardı.
Tabii ki sadece mallarını satmakla kalmayıp alfabelerinin de diğer ülkelere yayıyorlardı. Samilerden aldıkları alfabe Fenikeliler sayesinde Fera Adası’ndan Yunanistan sömürgelerine geçti. Durmadan yayılan bu alfabe Yunanistan’a geldiğinde Yunan alfabesini oluşturdu.
Yunanistan’dan daha da Kuzey’e yayılarak İtalya’ya hatta Rusya’ya kadar ilerledi. İtalya’da Latin alfabesinin temelini oluşturdu. Rusya’da ise bu alfabe Rus alfabesine dönüştü.
Harflerin Serüveni
9. Yüzyılda Yunanlı iki kardeş olan Kiril ve Metodiy Hıristiyanlığı yaymak için Morovya’ya gittiler. Burada Hıristiyanlığı yaymak için kendi din kitaplarını Slavcaya çevirdiler. Fakat büyük bir sorun vardı. Daha henüz Slavların bir alfabesi yoktu.
Bu iki kardeşin kendi kitaplarını çevirmek için Slav alfabesi oluşturmaları gerekti. Alfabe oluştururken harflerin bir kısmını Yunan alfabesinden bir kısmını ise Yahudi alfabesinden aldılar. Bazı harfleri ise kendileri uydurdular.
Yunan papazların getirdiği alfabe ile Alman papazların getirdiği alfabe, Latin alfabesi ile çatıştı. Alman papazları kendi alfabesinin kabul edilmesi için gerek dualarda gerek savaşlarda kendi alfabelerini kullandılar.
Bunun sonucunda Alman papazları alfabe Savaşı’nı kazandılar. Yunan papazların oluşturduğu Slav harfleri ise Güney Slavların yaşadığı bölgelere çekilmek zorunda kaldı.
Mısır harfleri Fenike, Yunanistan, Bulgaristan ve Rusya’ya kadar gitti. Bu yolculuk 4000 yıl kadar sürdü. Bu yolculukta alfabe sürekli şekil değiştiriyordu.
Değişime uğrayan Mısır alfabesi bu serüvende günümüz alfabelerini oluşturdu. Bu alfabenin ilk halini bulmak için Mısır hiyerogliflerine, Tanrıça Hator’un Sina Yarımadası’ndaki mezarına bakmak gerekiyor.
Fenikeliler yazı yazarken bizler gibi soldan sağa yazmıyorlardı. Arap yazısında olduğu gibi sağdan sola yazıyorlardı. Fenikelilerden yazıyı alan Yunanlılar ilk başta sağdan sola yazıyorlardı. Ardından hem soldan sağa hem de sağdan sola yazmaya başladılar. Bu yazım şeklinin çok kullanışsız olduğunu gördüklerinde sadece soldan sağa yazmaya devam ettiler.
Yunanlılardan günümüze kadar gelen soldan sağa yazma şekli harflerin duruşunu da değiştirmişti. Harfler her kalemde değişmeye devam etti. Bazı harflerin simetrisi alınırken bazı harfleri yan çevirip yazdılar.
Peki Yunanlılar neden sağdan sola yazmayıp soldan sağa yazmayı tercih etmişlerdi. Günümüzde bile bizlerin yazısından farklı olan Çin yazısını neden yukarıdan aşağıya yazıyorlar.
Mısır yazıları incelendiğinde onlarda yukarıdan aşağıya yazma şeklini kullanmışlar. Bunun sebebi yazıcıların kağıtları sol eliyle tutmaları ve sağ eliyle yazı yazmalarıydı. Yazı yazarken kağıdı tuttukları sol elleri soldan yazmaya engel olduğu için yukarıdan aşağıya yazmışlardı. Yazının icadı tarihte bir çok değişime uğradı ve günümüz alfabelerini oluşturdu.
İlk Yorumu Siz Yapın